Konu 04 UYAP Teknik Altyapısı Eralp Avukatlık Bürosu
Öyle ki, babasından kalan mirasla geçinemeyecek hâlde bulunan bekar veya dul kız kardeşe, erkek kardeşin yardım etme, zaruri ihtiyaçlarını karşılama mecburiyeti vardır. Erkek evlendikten sonra üzerine aile yükü binecek, kendisinin, çoluk çocuğunun, hatta anne-babası ve muhtaç oldukları takdirde dinen bakmakla mükellef olduğu akrabalarının nafakalarını karşılamak durumunda kalacaktır. Erkek çocuklar mirasla servet ve varlık içinde yüzerken, aynı babanın çocuğu olan kızlar fakruzaruret içinde çırpınmaktadır. İşte onun için her kadın idrak ve anlayış gösterip, bu hususlara çok dikkat ederek riayet etmelidir\. Ücretsiz dönüşlerle favori slot oyunlarını riske atmadan oyna. marsbahis\. Kadın efendisinden izinsiz bir yere gitmemeli, gitmek zarureti hasıl olduğunda efendisini haberdar ederek rızasını almalıdır. Aynı zamanda gittiği yerden geç kalmayarak evine erken dönmelidir.
İmam olan safın ortasında bulunur, diğerleri cemaat olurlar. Cenaze namazı farz-ı kifaye olan bir ibadettir. Nitekim Resul-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.) cenaze namazını, hücre-i saadetlerine erkekler ve kadınlar grup grup gelerek kılmışlardır. Velileri tarafından sevmedikleri, istemedikleri kimselerle evlendirilmiş kızlar ve kadınların nikahlarını Peygamberimiz (asm) iptal etmiştir. Fâtıma, kocası Ali’nin ikinci evliliğine razı olmamış, O da (asm) kızının tarafını tutmuş, damadına “ya Fâtıma’yı boşamasını yahut da ikinci evlilikten vazgeçmesini” söylemiştir. Fâtıma ile kocası tartışmışlar, küsmüşlerdir; bu durumda Sevgili Babası kızına “sana melekler lanet eder, hemen barış, dediğini yap” buyurmamış, Hz.
- Mükâfat ve ceza ile, yapılan fiiller arasında adil bir ölçüden ziyade, merhamet dolu bir ölçü vardır.
- Eğer, “her hususta” denilirse, o zaman, bu soruya cevap vermeye gerek kalmayacaktır.
- Abdest alırken, yıkanması gereken uzuvlardan birinde kuru yer kalırsa, abdest sahih olmaz.
- Bir erkek birkaç kadınla evlenecek, meşru daire dahilinde aralarında adalet prensiplerine riayet ederek haysiyet ve şereflerini koruyacak, vicdani rahatsızlıktan kurtaracaktır.
Annelerin birer şefkat kahramanı olmaları için verilen bu duyguların, elbette yan etkileri de olacaktır. İşte onların, o ince ruhları, o fedakâr vicdanları, o sevecen gönüllerinin tamamen aksi istikametinde cereyan eden, aşırı duygusallılarının sonucu ortaya çıkan durumlar ise bu yan etkinin bir negatif yansımasıdır. Hanefilere göre, kadının mâlî konularda hâkimlik yapması caizdir. Çünkü günlük muamelelerde onun şahitliği geçerlidir. Ancak had ve kısas cezasını gerektiren davalarda kadın hâkim görev yapamaz. “İşlerini bir kadına bırakan topluluk asla felah bulamaz.” (Buhârî, Meğâzî, 82, Fiten, 18; Tirmizî, Fiten, 75; Nesaî, Kudât, 8; Ahmed b. Hanbel, V/43, 51, 38, 47). Bu izni vermeyen beyden, hanımın makul ve meşru isteklerine cevap verip vermediği araştırılır. Zaruri ihtiyaçları temin ediyor, mecburi olan istekler eve getiriliyor da hanım bunlara kanaat etmiyor, daha fazlasını, daha lüks ve israflısını talep ediorsa, buna çalışma gerekçesi olarak bakılamaz. İhtiyaç üstü istekte bulunan hanımın arzularına haklılık payı verilmez. Yani dışarıda yabancıların yanında çalışmaya mecbur kalmamasıdır.
İslâm’da kadının konumu ve hakları konusundaki tartışmaların önemli bir kısmı, kadının sosyal hayata katılması, çalışması ve kamu görevi üstlenmesi noktalarında odaklaşmaktadır. Cünüp kimse gusletmedikçe (cünüpken) tıraş olmamalı, tırnak kesmemeli, bedeninden herhangi bir parçanın ayrılmasına sebep olmamalıdır. Bunları gusledip temizlendikten sonra yapmalıdır. Vizyonder, eğitimlerin başlangıcında 10 sorudan oluşan ön test, bitiminde ise 10 soruluk son test uygulamaktadır. Eğitim süreci sonunda ayrıca eğitimlerin değerlendirilmesi anketi yapılmaktadır. Eğitim memnuniyet değerlendirme anketinde eğitimciye 100 üzerinden 80’den düşük not çıkarsa o eğitim başka bir eğitmen ile ücretsiz olarak tekrar verilmektedir. Ayrıca kullanıcı işlemleri ile ilgili olarak merkezi log kaydı tutulmaktadır.
Mâlikî Mezhebi’ne göre, hayızlı ve lohusa olan kadının az miktarda Kur’ân okumasında bir mahzur bulunmamaktadır. Bu az miktar da yukarıda adı geçen sûreler miktarıdır. Bu meseleye delil olarak; kadınların uzun süre bu halde kalmış olduklarından dolayı istihsânen caiz görmüşlerdir. Ancak meşru ve mâkul bir mazeret varsa mesele farklılık arz eder. Meselâ doğuma dayalı olarak “tavşan dudak” denilen yarık dudaklı doğanlar veya benzeri bedenî bir kusuru olanlar istisna grubuna girmektedir. Yangın, trafik kazası veya benzeri bir kaza sonunda bedeninde bir kusur olanlar da aynı şekilde mütalâa edilmektedir. Epilasyon uygulamasında kadınların mahremi olmayan erkeklere bu uygulamayı yaptırması, caiz değildir. Çünkü bu durum bir hastalık hâli veya bir zaruret hâli değildir. Zaruret olmadığı takdirde bir kadının mahremi olmayan erkeklere avret yerlerini göstermesi caiz değildir.
Şayet yaparlarsa elbette bir şey de lazım gelmez. Kadınlar adet ve lohusa dönemine girmeden önce beden temizliğini yapmaya özen göstermelidir. Ancak özellikle lohusa döneminin uzun olması nedeniyle beden temizliğine tekrar ihityaç olursa bunlar için bir özür olabilir. Muayyen ve lohusa hâli devam eden hanımlar için de böyledir. Onlar da bu müddet içinde böyle bir temizlik yapmamalı, bu halden çıktıktan ve guslettikten sonra böyle temizliği yapmayı tercih etmeliler. Bir çok insani değerlerin sokağa döküldüğü bu çağda, artık insanlığın iflası yaşanır hale gelmiştir. Bu yozlaşma, ancak Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm)’in uyarılarını ciddiye alıp gereğini yerine getirmekle önlenebilir. “Çağdaşlık”, rezaleti rezalet olmaktan çıkarmaz, çıkaramaz. Kimse çağdaşlığı, yirmi birinci asrı veya sosyal siyasal birtakım kavramları rezalet ve ahlaksızlıklar için gerekçe yapamaz. Hadiste geçen “muhannes” kadın gibi konuşan, kadın gibi kırıla döküle yürüyen, işve ve naz yapan erkek demektir. Buhârî şârihi Aynî, “muhannes, zamanımızda kendisine livâta yapılan (homoseksüel) kişidir.”, demektedir. Kamûs mütercimi Âsım Efendi de bu tür kişilere “puşt” denildiğini bildirmektedir. Ayrıca cinsiyet farklılığınin yükledigi rol oranında değişikliklerin olması da tabiidir.
Kadını bu psikolojisi içinde değerlendirmek ve onun erkekleşmesine değil, ideal bir kadın olmasına çalışmak gerekir. Kadının en bariz bir özelliği de hassasiyetidir. Kadın, çevreden etkilenmekte erkekten daha hassas. Onun için, meseleyi sadece bir tek madde çözümlemek mümkün değil. Bu soruya hemen “evet” veya “hayır” demek çok zor. Eğer, “hukukî açıdan” soruluyorsa, cevap olarak “evet” diyebiliriz. Eğer bu benzeme olayı dini literatürde “hünsa” denilen ve yaratılışta var olan bir benzeme ise, kişiler bundan sorumlu değildir. Çünkü bu, insanların iradesi dışında bir olaydır. Ancak fıkıh kitaplarında müstehap derecesindeki bazı farklılıklar hanımlara tavsiye edilmekte, hatta bu farklılıklar hanımların ibadetteki tesettürle ilgili özellikleri olarak da nazara verilmektedir.
Yoksa Islâm’da karı-koca birbirinden devamlı hak koparmak için çekişip duran iki düşman kutup değildirler. Birbirlerini tamamlayan, birbirlerine yardım eden, destek olan, huzur ve moral kaynağı oluşturan, bir bütünün iki yarım parçasıdırlar. Tıpkı Peygamberimizin (asm) ev işlerine yardım etmesi, Hz. Ali (ra) ile eşi Fatıma (ra) arasında iş bölümü yapması gibi. Erkekleşen kadınlar ise, konuşmasında, tavır ve hareketlerinde erkekler gibi olmaya çalışan, öyle davrananlardır. “Kadınla erkeğin tabiat farklılığı daha küçük yaşta başlar ve gittikçe artar. Evvelâ, kadının esas mizacı heyecanlılık (emotivite)dir. Bütün kadın psikozlarında bunun izlerine tesadüf olunur. Heyecanın hakim olduğu psikozlar, meselâ, cinnet-i mania-i inhitabiye kadınlarda daha çoktur. Vahşi kavimlerden en yüksek medeni milletlerin kadınlarına, pek asrî terbiye görmüş bir mini mini hanımla, köyde doğup büyümüş bir köy kızına varıncaya kadar kadınların müşterek hisleri, birbirinden farklı olmayan jestleri vardır.”
Ama iki kadın, birbirine destek vererek ve yardımlaşarak, ticaret veya borç akdinin gerektirdiği şartları daha iyi hatırlar ve yerine getirebilir. Demek ki, İslam her iki cinsin mükellefiyetine ve ihtiyacına göre hakça bir taksimi uygun görmüş, hakkaniyet prensibini muhafaza etmiştir. Erkeğe iki, kadına bir ölçüsü, sadece bir emek sarf etmeden ele geçen miras hukukundadır. Emek sarf edilip kazanılan mala gelince; kadın ve erkek ticaret, tarım, sanayi ve benzeri hangi iş kolunda çalışırsa çalışsın, ücretlerde eşit miktarda alırlar. Aynı şirkete ortak olan kadın-erkek hisselerine göre eşit miktarda kar nispetini hak ederler.
Bu evlilik, bütün Mısırlılar üzerinde büyük bir te’sir icra etti. Müslümanlarla Mısır’daki Bizanslılar arasında çıkan savaşta, Mısırlılar tarafsız kalmış, Bizanslılara arka çıkmamışlardır. İşte bunun sebeplerinden birisi de, kendi milletlerinden olan bir kadının, Hz. Resulullah (sav) İslâm’a davet için etraftaki hükümdarlara mektuplar gönderiyordu. Bunlardan birisi de Mısır hükümdarı Mukavkıs’tı. Mukavkıs, elçiyi güzel bir şekilde karşılamış, Hz. Peygamber’e birtakım hediyelerle birlikte iki de cariye göndermişti. Yolda bu iki cariye, Müslümanlık hakkında malûmat sahibi olduktan sonra, İslâm’ı seçmişlerdi. Bunlar Medine’ye varınca, Resulullah Mariye’yi kendisine almıştı.